“SICAK PARA KONUSUNDA DAHA İHTİYATLI BİR DURUŞ SERGİLEMELİYİZ”
“BORÇLANARAK REZERV BİRİKTİRİYORUZ”
“ENFLASYON KALICI OLARAK DÜŞÜŞ TRENDİNE GİRMEDEN FAİZ İNDİRİMİ KONUŞULMAMALI”
“KÂRDAN VAZGEÇTİK, ÖZ VARLIKLARIMIZDA BİLE TAHRİBATLAR YAŞIYORUZ”
“SANAYİDE TEKNOLOJİ DÜZEYİNİ ARTIRMALIYIZ”
“ENFLASYON DÜZELTMESİ UYGULAMASI GEÇİCİ VERGİ DÖNEMLERİNDE YAPILMAMALI”
Ankara Sanayi Odası (ASO) Temmuz ayı Meclis Toplantısı’nda konuşan ASO Başkanı Seyit Ardıç, güncel ekonomik gelişmeleri değerlendirdi. Merkez Bankası rezervlerindeki iyileşmenin en önemli nedeninin düşük kur-yüksek faiz ortamı olduğunu söyleyen Ardıç, “Getiri fırsatlarının azaldığı ve risklerin arttığı dönemlerde sıcak paranın çıkışı sonrası geriye kalan, daha fazla fakirlik ve borç olmuştur. Sıcak para konusunda daha ihtiyatlı bir duruş sergilemeliyiz” dedi. Sanayici için düşük faiz ortamının elzem olduğunu ancak faiz indirimi için henüz erken olduğunu ifade eden Ardıç, “Erken indirim sinyali, yeni başlayan dezenflasyon sürecini sekteye uğratmamalıdır. Faiz konusunda tek karar verici merciinin Merkez Bankası olduğu gerçeği unutulmamalıdır” ifadelerini kullandı.
Ankara Sanayi Odası (ASO) Temmuz Ayı Meclis Toplantısı, Meclis Başkanı Celal Koloğlu başkanlığında yapıldı. Toplantıda konuşan ASO Başkanı Seyit Ardıç, güncel ekonomik gelişmeleri değerlendirdi; sanayicilerin beklenti ve taleplerini aktardı.
Konuşmasına küresel ekonomik gelişmelerle başlayan Başkan Ardıç, dünya ekonomisinde enflasyonun son dönemde düşüş eğilimini sürdürdüğünü belirterek, “Özellikle gelişmiş ülkelerde enflasyondaki düşüş sinyalleri kuvvetlendiği ölçüde, faiz indirimleri de başlayacaktır” dedi.
Türkiye’de son dönemde uygulanan rasyonel politikalarla birlikte makroekonomik dengede kısmi bir iyileşme gözlemlediklerini belirten Ardıç, “Merkez Bankası rezervlerindeki artış, Türk Lira’sının değer kazanması, işsizlik oranlarında azalma, cari açıkta iyileşme ve enflasyonun düşüş trendine girmesi oldukça önemli gelişmelerdir” ifadelerini kullandı.
“SICAK PARA KONUSUNDA DAHA İHTİYATLI DURUŞ SERGİLEMELİYİZ”
Merkez Bankası rezervlerinde önemli bir iyileşme söz konusu olduğunu söyleyen Ardıç, şöyle devam etti:
“Ancak bu iyileşmenin en önemli nedeni düşük kur-yüksek faiz ortamı. Kurun bir nevi sabit tutulması ve görece yüksek faiz ödenmesi, önemli ‘Carry Trade’ imkânı doğuruyor.
Sıcak para niteliğinde ve kısa vadeli olan spekülatif portföy yatırımlarının, cari açık sorunu ve tasarruf açığı olan bizim gibi ülkelerde makroekonomik göstergelerin bozulmasına neden olacağı unutulmamalıdır. Tarihte her bir deneyim göstermiştir ki sıcak para girişinde yaşanan bolluk, ülkelerin geçici bir refah yaşamasına ve gelirden fazla harcama artışına neden olmaktadır. Getiri fırsatlarının azaldığı ve risklerin arttığı dönemlerde sıcak paranın çıkışı sonrası geriye kalan, daha fazla fakirlik ve borç olmuştur. Bu nedenle, kısa vadeli sıcak paraya dayanan bir politika anlayışının, yüksek katma değerli üretim yatırımlarımıza ve uzun vadeli kalkınma sürecimize katkısı çok sınırlı olacaktır. Para ve maliye politikalarını istikrarlı bir şekilde uygulamak için sıcak para konusunda daha ihtiyatlı bir duruş sergilemeliyiz.”
“BORÇLANARAK REZERV BİRİKTİRİYORUZ”
Döviz rezerv birikiminin her ülke için olduğu gibi Türkiye ekonomisi için de kritik olduğunu belirten Ardıç, “Son dönemde rezervlerimizde önemli bir artış kaydedildiğini görüyoruz. Ama bu birikimi; harcadığımızdan daha fazla döviz kazanarak yapmıyoruz. Döviz gelirimiz ile giderimiz arasındaki farktan faizi çıkardığımızda açık veriyoruz. Diğer bir ifadeyle, borçlanarak rezerv biriktiriyoruz” dedi.
Mayıs ayında açıklanan, Türkiye’nin döviz yükümlülüklerinden döviz varlıklarının çıkarılmasıyla bulunan uluslararası yatırım pozisyonunun 2023 yılı sonuna göre ilk beş ayda 57,8 milyar dolar artış gösterdiğine dikkat çeken Ardıç, şunları söyledi:
“Cari tarafta ise açık, Mayıs ayında 1,2 milyar dolar oldu; beklenti 1,5 milyar dolar olması yönündeydi. Yıllıklandırılmış açık 25 milyar dolar seviyesiyle son 2 yılın en düşüğüne işaret ediyor. Haziran ayında açıklanan dış ticaret açığı geçen yıla göre 1,1 milyar dolar artış gösterdi. Bu rakamlara göre, haziran ayında cari açık, yıllık bazda 26 milyar dolar seviyesinde gerçekleşebilecektir. Bu iyileşmenin, turizm sezonu ile birlikte devam etmesi temel beklentimiz. Ancak, kalıcı bir iyileşmeye işaret etmesi için yılın son çeyreğinde de trendin altında gerçekleşmeli. Peki son 5 ayda cari açıkta oluşan bu iyileşme iç talepteki sıkılaştırma eğilimleriyle mi sağlandı? İyileşmenin neredeyse üçte ikisinin altın ve enerji ithalatındaki azalmadan kaynaklandığını görüyoruz.”
“YÜKSEK TEKNOLOJİ ÜRÜNDE GERİ KALDIK”
Son 20 yılda verilen 700 milyar dolara yakın cari açığın yaklaşık %52’sinin yüksek teknoloji ürün ticareti açığından kaynaklandığını söyleyen Ardıç, “Sadece bu yıl Ocak-Mayıs döneminde yüksek teknolojili ürün açığımız 9,3 milyar dolar oldu ve cari açığın yarısından fazlası bundan kaynaklandı. Bu tablo, yüksek teknoloji üründe ne kadar geride kaldığımızı net bir şekilde ortaya koyuyor” dedi.
Ardıç, dünya genelinde yüzde 20 seviyesinde olan yüksek teknolojili ürünlerin imalat sanayii ihracatındaki payının Türkiye’de ise sadece yüzde 4 olduğunu dikkat çekerek, ‘Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşunda yüksek teknoloji ürünlerin payı yüzde 7’nin üzerine çıksa da ilk 10 firma içerisinde yüksek teknoloji yoğunluğuna sahip tek bir işletmemiz maalesef yok. 10 yıl önce en büyük 500 sanayi kuruluşunun yarattığı katma değerde orta-düşük ve orta-yüksek teknoloji yoğunluğunun payı %62 iken; bugün bu oran yüzde 65. Yaratılan katma değerin üçte ikisi hala bu teknoloji üretim kollarından geliyor” dedi.
Ar-Ge yatırımı yapan şirket sayısının 2018’den bu yana yerinde saydığını vurgulayan Ardıç, öncelikle yapılması gerekenin sanayide topyekûn bir yapısal dönüşümle teknoloji düzeyini, yeni fikirleri, işbirliklerini ve verimliliği artırmak olduğunu söyledi.
“TOPLUMSAL ALGIYI YÖNETEMEZSENİZ, ENFLASYONLA MÜCADELEDE BAŞARI SAĞLAYAMAZSINIZ”
Enflasyonun sekiz ayın ardından Haziran ayında yıllık bazda ilk kez gerilediğini hatırlatan ASO Başkanı Ardıç, “Temmuz ve Ağustos’ta güçlü bir baz etkisi devrede olacağından yıllık enflasyonun hızlı bir düşüş trendine gireceğini hep beraber göreceğiz. Ama önemli olan baz etkisinin ortadan kalkmasından sonra da bu düşüşün sürüp sürmeyeceğidir” diye konuştu.
Merkez Bankası’nın piyasa beklentileri ile birlikte hane halkı ve şirketlerin de enflasyon beklentilerini açıklamaya başladığını söyleyen Ardıç, beklentiler arasında ayrışma olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:
“Enflasyonda 12 ay sonrası beklentisi; hane halkında %72, reel sektörde %55, piyasa katılımcılarında ise %30. Bu veriler gösteriyor ki enflasyon beklentilerinde ciddi bir ayrışma var. Beklentilerin çıpalanamadığı dönemlerde fiyatlama davranışları da bozulmaktadır ve bu da enflasyonla mücadeleyi zorlaştırmaktadır. Bu ayrışma, reel sektörün ve hane halkının enflasyonun düşeceği noktasında henüz ikna olmadığını gösteriyor. Enflasyonun düşeceği noktasında toplumsal algıyı yönetemezseniz, enflasyonla mücadelede başarı sağlayamazsınız.”
“ERKEN FAİZ İNDİRİMİ SİNYALİ DEZENFLASYON SÜRECİNİ SEKTEYE UĞRATMAMALI”
Faiz indirimi konusuna da değinen Başkan Ardıç, “Biz sanayiciler için düşük faiz ortamı elzemdir, ancak faiz indirimi için henüz erken olduğunu düşünüyoruz. Enflasyon kalıcı olarak düşüş trendine girmediği sürece faiz indiriminin konuşulmaması daha sağlıklı olacaktır. Erken indirim sinyali, yeni başlayan dezenflasyon sürecini sekteye uğratmamalıdır. Merkez Bankası Başkanı Sayın Fatih Karahan’ın “faiz indirimi konusunda tek göstergeye bakmayacağız” sözlerini de bu kapsamda çok önemli ve yerinde buluyorum. Faiz konusunda tek karar verici merciinin Merkez Bankası olduğu gerçeği unutulmamalıdır” dedi.
“İHRACAT PAZAR PAYIMIZI KAYBETME RİSKİ İLE KARŞI KARŞIYA KALIYORUZ”
Türk Lirası’nın reel değerlenmesinin son 2,5 yılın zirvesinde olduğunu belirten Ardıç, kurun stabil, enflasyonun yüksek olduğu ortamda ihracatçının maliyetlerinin ciddi ölçüde arttığına ve rekabetçiliğin azaldığına dikkat çekti. Ardıç, şöyle devam etti: “Sonuçta ihracat pazar payımızı kaybetme riski ile karşı karşıya kalıyoruz. Ve kaybedebilen bu pazarları yeniden kazanmak da hiç kolay olmuyor, çok uzun zaman alıyor. Türk Lirası’na kalıcı bir güven algısını oluşturacak ortam ve politikaların ivedi bir şekilde devreye girmesi gerekiyor. Kısa dönemde bu politika tercihi ile sağlanacak iyileşmeyle orta ve uzun vadeli politikalar ortaya koyup, geçmişten de ders alarak üretim ekonomisine acilen geçmek zorundayız. Bu süreçte etkin ve efektif para ve maliye politikası uygulamaları oldukça önemli olacaktır. Özellikle son dönemde uygulamaya konulan politikaların reel sektörden bağımsız düşünülmemesi gerekiyor.
Reel sektörün girdi maliyetlerinin azaltılması, fiyatlandırma politikasının öngörülebilirliği, yatırım ve üretim aşamalarının planlanması; enflasyon beklentisinin kontrol altına alınması ile mümkün olacaktır.”
ASO Başkanı Ardıç’ın gündeminde TBMM’de kabul edilen vergi paketi de vardı. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e ve bakanlık bürokratlarına, makul itirazlarını ve önerilerini düzenlemeye yansıttıkları için teşekkür eden Ardıç, “Uygulamadan gelen geri bildirimlerin düzenlemelerde yer bulması, etkin ve verimli çalışma hayatına katkı sağlamaktadır. Kanunlarda olan ancak uygulama alanı sınırlı kalan istisnaların kaldırılması gayet yerinde ve rasyonel bir davranış olmuştur” dedi.
“SGDP’DE SAĞLANAN 5 PUAN İNDİRİM DEVAM ETTİRİLMELİ”
Başkan Ardıç, EYT’den emekli olup aynı iş yerinde çalışmaya devam edenler için işverene Sosyal Güvenlik Destek Primi’nde sağlanan 5 puanlık indirimin kaldırılmasının emekli çalışanlar hem de işverenler için olumsuz etkilere neden olabileceğini belirterek, “Zaten yüksek olan kayıt dışı istihdamı da artıracağı endişesi taşıyoruz. Bu nedenle, işverenlerimize sağlanan 5 puanlık prim indiriminin devam ettirilmesinin, hatta tüm emekli çalışanlarımızın bu kapsama alınmasının ülkemiz istihdamına olumlu katkılar sağlayacağını düşünüyoruz” dedi.
“ENFLASYON DÜZELTMESİ UYGULAMASI GEÇİCİ VERGİ DÖNEMLERİNDE YAPILMAMALI”
Enflasyon düzeltmesi uygulamasına da değinin Başkan Ardıç, “Özellikle öz kaynak yapısı güçlü olmayan ve operasyonlarını borçlanma ile finanse eden işletmelerimiz, bu tür bir uygulama halinde ilave vergi yükü ile karşı karşıya kalacak, faaliyetlerini sürdürmekte zorluk çekecektir. Bu nedenle, iş dünyası olarak enflasyon düzeltmesi uygulamasının geçici vergi dönemlerinde yapılmamasını talep ediyoruz” diye konuştu.
BANKACILIK SEKTÖRÜYLE İSTİŞARE TOPLANTILARI
Son dönemde kredi maliyetlerinin artması, ticari kredilerdeki daralmanın reel kesimdeki ekonomik aktivitelerin yavaşlamasına yol açtığını belirten ASO Başkanı Ardıç, kamu ve özel banka bölge müdürleriyle ASO’da yaptıkları toplantıya değindi. 22 bölge müdürünün katıldığı geniş çaplı istişare toplantısında sanayicilerden gelen talep ve önerileri aktardıklarını söyleyen Ardıç, şöyle devam etti:
“Daha uygun faiz oranları sunmaları, ipotek değerlemesini daha güncel rayiçlerle yapmaları, kredilendirme aşamasında sigorta ve masraf paketi adı altında diğer ürünlerin zorunlu satışını kaldırmaları, zor durumda olan sanayicilerimiz takibe düşmeden yapılandırma sürecini işletmeleri gerektiğini belirttik. Verimli geçen bu istişare toplantılarımızı Odamızda ve Organize Sanayi Bölgelerimizde düzenli aralıklarla tekrarlayacağız. Böylece reel sektör ve bankacılık sektörü arasındaki ilişkilerin geliştirilmesini ve güçlendirilmesini amaçlıyoruz.”
“KÂRDAN VAZGEÇTİK, ÖZ VARLIKLARIMIZDA BİLE TAHRİBAT YAŞIYORUZ”
Sanayicinin üretim maliyetinin hammadde ve enerji fiyatlarına gelen zamlarla birlikte yükseldiğini söyleyen Ardıç, şunları söyledi.
“Buna %50-60 oranında finansman maliyeti de eklendiğinde ve bunu tüketiciye yansıtamadığımız durumda, biz üreticiler maalesef varlığımızı devam ettiremeyiz. Ankara için konuşuyorum ama birçok bölgede aynı sorunların yaşandığını biliyorum; Sanayicilerimiz OSB’lerde tahsisli arsalarını iptal etmeye başladı. Anadolu’da bir tabir vardır. Bazı yıl kâr yılı bazı yıl da ar yılıdır derler; bizler ise kârdan vazgeçtik, artık öz varlıklarımızda bile ciddi tahribatlar yaşıyoruz.”
“YENİ BİR DÖNÜŞÜME İHTİYACIMIZ VAR”
Zorlu sürecin içerisinden sadece faiz arttırarak ve vergileri çoğaltarak çıkılamayacağını söyleyen Ardıç, “Yeni bir dönüşüme ihtiyacımız var. Sanayi, ticaret, eğitim, hukuk, teknoloji politika ve uygulamalarında esnekliğe, değişikliklere ihtiyaç bulunmaktadır. Her bir alanın birbiriyle konuşacağı etkin program ve projelere her zamankinden daha fazla gereksinim duyduğumuz bir dönem olduğunu düşünüyorum” dedi.
“VERİMLİLİĞİ VE KATMA DEĞERİ ARTIRMAYA ODAKLANACAĞIZ”
Para politikasının da rasyonelleşmesiyle firma kâr marjlarının normalleşmeye başlayacağı bir döneme girildiğini belirten Ardıç, şöyle devam etti:
“Öz eleştiri de yapmamız gerekiyor; rekabetçiliği sadece kura bağlayan, verimliliği ihmal eden biz sanayicilerin bu döneme alışması kolay olmayacak. Ancak toplumun daha geniş kesimlerinin huzuru, refahı için fiyat istikrarı ve verimlilik artışı dışında seçenek kalmamıştır. Çalışanlarımız, mesai arkadaşlarımız düşük ücret ve hayat pahalılığından yakınırken; biz işverenler de yüksek ücret maliyetinden şikâyet ediyorsak, ortada bir verimlilik sorunu vardır. İşgücü, sermaye ve toplam faktör verimliliğini artıramayan ülkemizin ‘sürdürülebilir bir büyümeyi’ yakalaması oldukça zor görünmektedir.
Bugün artık teknoloji ile birlikte kullanılan yenilikçilik ve dijitalleşme kavramları ekonomik yaşamın en önemli öğeleri haline gelmiştir. Ekonomimizin dinamizmi ve aynı zamanda bel kemiği olan KOBİ’ler, yenilikçilik faaliyetleri ile birlikte verimliliklerini yükseltebilecektir. Sürdürülebilir bir yenilikçilik politikası için de şirketlerimizin kurumsallaşması şarttır. Türkiye, 15 yıldır çıkamadığı orta gelir tuzağından ancak teknoloji ve yenilikçilik hamleleriyle çıkabilecektir. Bunun için herkese görev düşmektedir. Devletimiz ilk önce kendi verimliliğini ve kaynak kullanımını gözden geçirecek, destek sistemini daha etkili sonuçlar almak üzere uygulayacak; biz sanayiciler de ne üretirsek üretelim verimliliği ve katma değeri artırmaya odaklanacağız.”